Çini

Çini içerisinde %80-85 kuvars kalan % 15-20si ise kaolin, kil, cam vs. den oluşur gibi bir anlatımla tanımlanamaz. Bu sadece reçetelerden biri olur. Oysa çini sanatı varoluş hikâyesinde bir ruh ve şahsiyete sahiptir.
Toprak, su, ateş ve hava ilk çağlardan beri hayatın kaynağını anlamak için yola çıkan çoğu düşünürün çalışmalarına konu almakla birlikte İslam felsefesinde de yer almaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı hz. nin Marifet namesinde bu dört unsur anasır-i,erbaa, erkan-i erbaa gibi terimlerle de anlatılmaktadır.
Çini sanatında bu dört unsura evreler olarak rastlarız aslında. Hem bu dört unsur hasebi ile hem de insan bedeninde var olan elementlerin çinide de var olması cezbetti belki beni, insanın var oluş hikâyesini hatırlattı hep bana...
İhtiva ettiği tüm elementler ile toprak hayatın kaynağı su ile can bulmaya başlar. İşte budur sanatkârı tefekküre yönlendiren. Çünkü ortaya çıkan şu an sadece balçıktır. Bu balçığın özü çok önemlidir, oluşturacağı mamulün kalitesine etki eder. Balçık ne kadar dinlendirilir, iyice yoğrulur ve en önemlisi terkibi ne denli özenle hazırlanırsa o vakit karo, vazo, tabak gibi bir bedene kavuşmaya layıktır. Sonra kurutulup astarlanır ve nakşedilmeğe hazır olmak için pişirilir. Bu kez sanatkâr sabır ve sebat etmeyi öğrenir, daha doğrusu bu vesile ile ona öğretilir sabır ve sebat...
Beden bulmuş bisküvi nakşedilmeye hazırdır artık. Sanatkâr besmeleyi çeker ve ilk noktayı koymadan önce zımpara ile pürüzleri giderir. Sonra evet o ilk nokta ile başlar tüm serüven, ardından renkler sıralanır mavi, turkuaz (türke has), yeşil ve kırmızı... Sanatkâr sadece fırçayı tutmuş vesile olmuştur bu var oluşa... Rabbinden ne akıtıldıysa gönlüne o vukuu bulmuş ve böylece beden bulan balçık şahsiyet kazanmış, her hangi bir vazo, karo, tabak olmaktan çıkmıştır artık.
Çini hikâyesinin sırlanmasına yakin olunca "SIR" denilen bir mayii ile kaplanır ve büyük bir dikkatle fırına yerleştirilir. Olma vakti yaklaşınca fırın üstten kontrol edilir. Atmosfer değişmiş ve sırça eriyip su gibi saydamlaşmıştır. Yeşil, turkuaz, mavi, kırmızı ve çiçekler gözlemlenir o kor ateşte... Sırça üzerinde kabarcık ve benek kalmayınca fırın soğumaya bırakılır. Tüm bu gördükleri Suphanallah noktasına getirir sanatkârı.
Ertesi gün soğuyan fırın yavaş ve dikkatle boşaltılırken renklerde artık tam olarak gelişmiştir, çünkü oksijen ile yüzleşmiştir. Onca yorgunluğuna rağmen sanatkarı anasır-i tamamlayan çinilerini görünce dinlenir ve Elhamdulillah der.